Somebody Something, Same Body Same Thing















10 Nisan 2011 Pazar

Bir Şeyler Yazmak İstemek / Konu Bulamamak

     Kendimi çok kasmak istemiyorum. "Konu ne olsun? Ne yazayım?" demek istemiyorum. Diyorum yine de. Sabit kalayım diye zorluyorum kendimi de, gerek yok. Ne de olsa buralar benim, istediğim gibi at koşturur eşek yüzdürür kuş uçurturum. Bir şeylere karar verememek çok canımı sıkıyor. Öyle böyle değil ama. Kilitlenip kalıyorum. Ne diyeceğimi, ne seçeceğimi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez hale geliyorum. 2 dakikalık da olsa. Çok basit şeylere bile karar veremediğim oluyor. An geliyor karar verip verememe konusunda etkenin ne olduğuna karar veremiyorum. "Karar nedir?" deseler cevap veremem. "Vazgeçiştir" deyip hava da atabilirim, "İlk seçiştir" diye armut gibi atlayabilirim de. Bunu bile o anki ruh halim belirliyor. Ana göre yaşamaya başladım. Uzun süreli planlar yapamayasım var. Bu yapamayışım beni çok yoruyor. Yazın şunu şunu yaparım diyorum, günler geçtikçe, zaman daraldıkça içimden daha da bir şey yapmamak geliyor. Ama yapmam gerektiğini de biliyorum. Zaman yönetimim sıfırın altına indi, donmak üzere.




     Doğum günüm yaklaşıyor. İçimde garip bir heyecan da var, bir yandan da bu kadar zaman ne yaptığımı düşünüyorum. 21 sene ne yapmış olabilirim? Beni, beni tanıyanlara sorsalar ne anlatırlar acaba? Benden nefret eden var mıdır? Ya da bildiğimden daha çok seven? Seviyormuş gibi yapan? İlgilenmiyormuş gibi yapıp deliler gibi takip eden? Merak ediyorum. Gerçekten çok merak ediyorum. Bazen seviliyorumdur gibi geliyor. Bazen gerçekten kimsenin umursamadığını düşünüyorum. Bu ergen triplerim hoşuma gitmese de ne hissettiklerimi söyleyebilme özgürlüğüm var. Kimse beni yadırgamasın. Zaman zaman "Beni kimse anlamıyo hüee" diye yatağıma koşup atlayasım geliyor. Bazen de "İnsanlar söylediklerime çok değer veriyor, beni eğlenceli buluyorlar, iyi ki varlar" diye oturup sırıtasım geliyor. Dengesizliklerden oluşan bir denge sistemine sahibim açıkçası. Bazen çok şey biliyormuşum gibi geliyor. Ukalalığa varacak kadar çok şey biliyormuşum gibi. Bazen ise söylenilen, anlatılan hiçbir şeyi anlamıyorum. Aval aval bakıyorum. Anlıyormuş gibi yapıp acı çekiyorum.





     Müzik dinlemeyi çok seviyorum. Sesini sonuna kadar açıp eşlik etmek çok hoşuma gidiyor. Ben bir şarkıyı dinlerken kendimi bulabiliyorsam, ritmi, sözleri, vokali çok hoşuma gidiyorsa o benim için güzeldir. Ama tüm dünyanın aynı zevki alarak dinleyebildiği bir şarkıcı ya da şarkı yok. Tamam 'The Beatles' 1 milyar albüm satmış olabilir, ama örneğin ben sevmiyorum. Al işte genelleme oldu çöp. Çalan bir müziğin insanlar üzerinde farklı etki yaratması da hep dikkatimi çekmiştir. Sözler, müzik sabit. Ben sallana sallana eşlik ederken yanımdaki kişi hüngür hüngür ağlayabiliyor. Ya da milyonlarca insan "Justin Biebeeeeerr heeyuuuu" diye bağırırken ben ve benim gibi normal insanlar "Saçmalamayın be!" diyebiliyor. Evet onlar ergen, cayır cayır ergen, bunu unutmuşum, bu örneği yok sayalım. Her neyse. İnsanların aynı görünüp farklı hissetmeleri her zaman dikkatimi çekmiştir.

Air'ın 'Biological' şarkısında anlatılan gibi olsaydı keşke, o kadar basit olsaydı:

Thousands of hairs
Two eyes only
Its you

Some skin
Billions of genes
Again its you

XX XY
That's why it's you and me


     Hepimiz farklı olmaya çalışan aynı insanlarız. Hepimiz "herkes" gibi olmak istemiyoruz. Hepimiz kendine özgü şeyler yapmaya çalışan ama pişti olan insanlarız. "Hell Is Other People" demiş Jean-Paul Sartre. Doğru da demiş. "İnsan insanın kurdudur" lafını söyleyen atalarımız da var. Ama ben bir Fransız tarafından söylenmiş İngilizce sözü söyleyince çok farklı oldum. Aslında günlük hayatında İngilizce kelimeler kullanan bir tikiden farkım kalmamış oldu, ama ben hem bir düşünürün sözünü hem de İngilizce olarak söyleyince farkıma fark kattım. 2 adım öndeyim. Bunları söylerken söz de gümbürtüye gitmesin. Gerçekten çok sevdiğim ve inandıığım bir söz. Ha sosyopat gibi "İnsanlar kötü kimseyle konuşma kimseye bakma kimseye güvenme kimseye bir şey anlatma" diye ileri geri sallana sallana kapımı kitleyip oturmuş durumda bir insan değilim. Ama öbür taraftaki cehennemin yansıması buradaki insanlar olabilir. Her insan değil tabi, tanıştığınız ve hayatınızı kötüye, cehenneme çevirebilecek, belki karşılaştığınız, belki tanıştığınız, belki de çok sevdiğinizi düşündüğünüz, güvendiğiniz insanlardır bunu yapacak olan. Hiç belli olmaz. İnsan herhangi bir konuda kendine bile %100 güvenemezken, sınavdan çıktığında 100 alacağını söyleyip 20 alabiliyorsa, kaderinin başka insanlara bağlı olduğunu alenen görüyor demektir. Her insan kendinden mesuldür derler ya. Hiç de kendinden mesul falan değil. Benim yaptığım bir hata tüm ekolojiyi alt üst de edebilir gayet. Minimalist düşünmeye gerek yok. O kadar da değersiz değiliz yani. Tamam evrende nokta kadarmışız da, o noktayı oluşturan pikseller olarak da belirli bir işlevimiz vardır elbet. Bari bunu doğru düzgün yapalım. Üstümüze düşeni yaparsak normal, yapamazsak suç, hata, kaos, felaket.




     Kimse sizi yapmanız gereken bir şeyi yaptığınız için takdir etmez. Hiçkimse nefes aldığınız için sırtınızı okşamaz, ya da parmaklarınızı oynatabildiğiniz için bir ödülü hak etmezsiniz. Ne zaman ki bu melekelerinizi kaybedersiniz, ve bu en ufak hareketlerden birini yapabilmeniz bile bir mucizeye bağlıdır, o zaman kıymete biner. Elinizdekilerin ve yanınızdakilerin kıymetini bilin. Hiçbir şey, şimdi sahip olduğunuz şeye bir daha sahip olamayacağınızı, gördüğünüz bir kişiyi bir daha göremeyeceğinizi bilme ihtimaliniz kadar sizi üzemez.

Öptüm, görüşürüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder